Kategori: Uncategorized

  • KADIN OLMAK…

    KADIN OLMAK…

    Bir Savaşçının Sessiz Güncesi

    Gözlerini bu dünyaya açtığın an başlıyor her şey.
    Sen daha kim olduğunu bile bilmeden, çevrendeki herkesin senin hakkında bir fikri var. Ne giymelisin, nasıl davranmalısın, nerede konuşmalı, nerede susmalısın…

    Doğduğun anda başlıyor mücadele.
    Sadece bir “kız çocuğu” olduğun için bir zamanlar hayata gözlerini kapaman beklenirken, şimdi de hayatta kalmak için sürekli tetikte olman gerekiyor.

    Kendini Korumak Zorunda Kalmak

    Geçmişte bir kız çocuğunun en büyük mücadelesi ev işleri öğrenmekti belki.
    Ama şimdi?
    Kendini korumak… Hem de herkesten.

    Babandan, abinden, kuzeninden, sokaktaki yabancıdan…
    Ve bazen de en çok güvenmen gereken annenden bile…
    Kız çocukları, daha ilkokul yaşlarında “sakın gülme”, “aman dikkatli ol”, “kimseyle konuşma” öğütleriyle büyüyor. Çünkü sistem, onları korumuyor.
    Bu yüzden artık şunu düşünmeden edemiyorum:

    “Kız çocuklarına ilkokuldan itibaren zorunlu ‘kendini koruma’ eğitimi verilmeli. Çünkü eğer sen kendini koruyamazsan, kimse seni korumuyor.”

    Korkunç, ama gerçek.

    Bir Kadın Olarak “Yanlış”sın

    Sen ister tesettürlü ol, ister mini etek giy.
    İster anne ol, ister iş kadını…
    İster evde otur, ister kariyer basamaklarını tırman…
    Ne yaparsan yap, eleştirileceksin.

    “Kadınsın, susmalısın.”
    “Kadınsın, çocuk doğur.”
    “Kadınsın, işte ne işin var?”
    “Kadınsın, açık giyinme.”
    “Kapalıysan, ne modernliği kalmış senin?”

    Hiçbir zaman doğru değilsin. Çünkü birilerinin çizdiği sınırın içinde yaşamayı kabul etmiyorsun. Bu yüzden her adımın, her kelimen, her bakışın sorgulanıyor.
    Ve en acısı…
    Seni destekleyen kadın ya da erkek sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

    Savaşçı Ruh, Merhametli Kalp

    Kadın olmak kolay değil.
    Sokağa çıkmak, gece yürümek, güvende hissetmek… bunlar lüks hâline gelmiş durumda.
    İş yerinde “rahatsız edilmeden” çalışabilmek bir ayrıcalık oldu.
    Bir şeyi başardığında “torpil mi yaptı?” sorusuna maruz kalmak sıradanlaştı.

    Ama yine de dimdik ayaktayız.
    Yine de gülüyoruz, çalışıyoruz, üretiyoruz.
    Ve bazen sadece var olduğumuz için bile savaş veriyoruz.

    Son Söz: Dünyanın En Güçlü Canlılarıyız

    Şu an burada kadın olmanın zorluklarını say say bitiremem.
    İçimizde bir kitap yazılacak kadar hikâye, yara, umut ve güç var.
    Ama bu yazının sonunda şunu söylemek istiyorum:

    Bu dünyada hem ruhu bu kadar savaşçı, hem de kalbi bu kadar merhametli olan tek canlı biz kadınlarız.

    Ne olursa olsun, hep var olacağız. Güçlü, dirençli, sevgi dolu…

  • Açılın, Ben Doktorum!

    Açılın, Ben Doktorum!

    Kendine Şifa Olmanın Gücü

    Hayat yolculuğunda hepimizin zaman zaman yorgun, bitkin ve umutsuz hissettiği anlar olur. Böyle zamanlarda etrafımızdaki insanlardan destek bekleriz; bazen bir dostun omzu, bazen bir uzmanın tavsiyesi, bazen de sadece neşeli hâlimizi bize hatırlatacak bir kelime isteriz.
    Ama neden?
    Neden bir başkasından iyi hissettirici bir şeyler bekliyoruz? Oysa kendi ruhumuzun doktoru biziz. Gerçek şifa dışarıda değil, içeride.

    Evet, hayatta sırdaşlarımız, destekçilerimiz, sevdiğimiz insanlar olacak. Fakat unutmamalıyız ki biz izin vermedikçe ne biri canımızı yakabilir ne de biri bizi iyileştirebilir. Bu yüzden, önce kendimize iyi gelmeyi öğrenmeliyiz. Kendimizin hem doktoru hem koruyucusu olmalıyız.

    Eleştirilere Kulak Tıkamak

    İnsanlar seni eleştirecekler.
    Yapamazsın diyecekler.
    Değişmişsin diyecekler.
    Ama bunlar onların algısı. Sen onların söylediklerinden ibaret değilsin. Sen ne hissediyorsan, ne olmak istiyorsan osun. Bugün seni eleştiren birisi, yarım saat sonra kendi hayatına döner, unutur söylediklerini. Ama sen onun söylediğiyle saatlerce, hatta bazen günlerce baş başa kalırsın.

    İşte tam da bu yüzden, en sağlam bağ, senin kendinle kurduğun bağdır. En güçlü iyileştirici sensin. Ve kim ne derse desin, sen içindeki sesi duymayı başardığında, dışarıdaki tüm gürültü anlamsızlaşır.

    Kırık Kalpler Çağında Yaşamak

    Günümüzde sosyal medyada gezdiğimizde karşımıza sürekli “kişisel gelişim sözleri”, “başarı hikâyeleri”, “kendine inan” temalı videolar çıkıyor.
    Neden mi?
    Çünkü artık kimse kimseyi kırmaktan çekinmiyor. Ve bunun sonucunda oluşan bir “kırık kalpler topluluğu” var. Herkes iyi hissetmeye çalışıyor. Ama nereden başlayacağını bilmiyor.

    Aslında cevap çok net:
    İyi hissetmeye kendinden başlamalısın.
    Şifa, dışarıda değil; içeride. Başarı, başkasının onayında değil; kendi kalbindeki adımda. Mutluluk, “beğenilmekte” değil; kendini sevmekte.

    Kendinin Doktoru Ol

    Hayat bazen yorucu, insanlar bazen kırıcı olabilir. Ama senin en güvenli limanın yine sensin.
    Yıkıldığında seni kaldıracak ilk kişi sen olmalısın.
    Ağladığında sarılacağın omuz yine kendininki olmalı.
    Ve iyileşmek için ihtiyacın olan en büyük güç, zaten içinde saklı.

    Açılın, ben doktorum!
    Ama sadece bir meslek olarak değil, kendi ruhumun doktoruyum.
    Sen de olabilirsin.

  • ANNE OLMAK: GÖRÜNENİN ÖTESİNDE BİR SERÜVEN

    ANNE OLMAK: GÖRÜNENİN ÖTESİNDE BİR SERÜVEN

    Kan, ter, gözyaşı… Bunlar işin sadece görünen kısmı. Oysa anneliğin görünmeyen bir tarafı daha var: huzur, mutluluk, ve onsuz yaşayamama hissi.

    Anne olmak… Tarifi gerçekten imkânsız bir doğa harikası, adeta mucizevi bir olay. Ama “anne olmak nasıl bir şey?” diye her anneye sorsak, her birimiz bambaşka şeyler anlatırız. İşte ben de bu yazıda, kendi annelik serüvenimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

    HAYALİMDEKİ ANNE

    Henüz hamilelik serüvenim başlamadan önce, kendimi hep sakin, sabırlı ve bilinçli bir anne olarak hayal ederdim. Hatta “Ben kardeşimi büyüttüm, tecrübeliyim, rahat olur benim için” diye düşünüyordum. Ama işler hiç de öyle değilmiş…

    Bebeğimle birlikte ben de yeniden doğdum. Her şeye sıfır bilgiyle başladık. Eşim de dâhil olmak üzere, hepimiz için yepyeni bir hayatın kapıları aralanmıştı. İlk zamanlar: yedir, altını değiştir, uyusun… Her şey basitti, geceleri uyanmak dışında. Sonra o büyüdükçe sorumluluklar da büyüdü, benim çabalarım da arttı.

    YETERSİZLİK HİSSİ VE YALNIZLIK

    Ama bir noktadan sonra içimi kemiren bir duygu başladı: Yetersizlik hissi. Ne zaman çevremle bu duyguyu paylaşsam, herkes “çok iyi bir annesin”, “gayet yeterlisin” diyordu. Ama hiçbir şey beni tatmin etmiyor, hiçbir söz beni mutlu etmiyordu.

    Bir de işin içine taşınma süreci girdi. Doğup büyüdüğüm şehirden, hiç tanımadığım bir şehre taşındık. İstanbul’da bana destek olacak herkes geride kalmıştı. Eşim elbette yanımdaydı ama o dönemde ben, sanki hem ona hem çevremdeki herkese yük oluyormuşum gibi hissediyordum.

    ÖZGÜRLÜĞÜ ÖZLEMEK

    Çocuksuz hayatımı özlüyordum. Özgür olmayı, kafama göre hareket edebilmeyi, sabaha kadar uyuyabilmeyi… Uykusuz geceler, yorucu günler, öfke anları, ağlama krizleri… Ama sonra bir çift göz… O minik gözler her şeyi unutturuyordu. O, dünyalar güzeli kızım…

    ŞİMDİ NE DURUMDAYIM?

    Şimdi Temmuz ayında iki yaşını dolduracak. Artık her şey daha keyifli. Ben daha mutluyum. Ve zamanında özlediğim “kendimi”, şimdi hayallerimi gerçekleştirerek yeniden buluyorum. Adeta kendimi tedavi ediyorum.


    Peki Ya Senin Annelik Serüvenin Nasıl?

    Bu benim hikâyemdi. Belki senin hikâyen çok farklıdır. Belki çok benzer. Ama her birimizin anneliği kendine özgü, kendine ait. Eğer sen de paylaşmak istersen, yorumlara yazabilirsin. Kim bilir, belki senin hikâyen bir başkasının içini ferahlatır.